Dua; çağırmak, seslenmek, istemek, talep etmek demektir. Bu sesleniş ve çağırmanın yönü; küçük olandan büyük olana, aşağıdan yukarıya doğrudur. Diğer bir deyişle aciz olanın yüce ve kudreti sonsuz olan; fani olanın, ezeli ve ebedi olana arzu halidir duâ.

Kul kendisini yetersiz, bîçâre hissettiği durumlarda aşkın olan bir varlığa sığınma, ondan yardım talep etme, çözemediği düğümleri, pür melalini ona arz etme ihtiyacı duyar. Toprağın suya muhtaç olduğu gibi kendisini ihya edecek bir dirilticiye muhtaç olduğunu hisseder. Bu hissediş ona aynı zamanda aynalarda gördüğü fâni suretlerden sıyrılıp hakiki ışığı görme imkânı sunar. Gecenin zifiri karanlığının, ufuktan doğacak güneşi arzuladığı gibi arzular bu ışığı ve dağlar ile taşlar ile bazen seherdeki kuşlar ile çağırmaya başlar Mevla’sını. Çünkü O’nun her şeyden, hatta kendinden bile daha yakın olduğunu bilir kendine. O’na her seslenişinde geleceğini, aslında zaten onun kendine seslenilmesini beklediğini bilir. “De ki, duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin?” (Furkan, 77) ilahî fermanıyla O’nu çağırdıkça kıymetleneceğini bilir ve onun bizim bilmediğimiz ne kadar da çok şeyi bildiğini, dilediğini dilediği vakit yapabileceğini ve bunun için sadece ‘Ol!’ demesi gerektiğini bilir. Bildikçe semaya doğru açılır elleri. Uzaktaki bir kişiye bağırır gibi değil; çok yakınındaki ve zaten zihninden, kalbinden geçenleri çok iyi bilen bir Zât-ı Zülcelal'e seslendiğini bilerek içten ve samimi düzülür cümleleri. Bazen usulca, bazen de Hazreti Peygamber’in Bedir’e çıkmadan önce üzerindeki elbisesinin omzundan düştüğü gibi ellerini semaya kaldırarak yalvarır Rabbine. Bu yalvarış sadece sözle değil, kimi zaman kıyama durarak, mahsa Allah’ın(cc) huzurunda secdelerle, kimi zaman kelimenin kifayet edemediği kalbî duygularla olur.

Hayatımızın her anında daimi bir sığınma, kesintisiz bir iltica halinde olabilmektir dua. Dua, kulluğun özüdür aslında. Ve duaya açıldıkça eller, ruh özüne yaklaşır. Ruh özüne yaklaştıkça kalp cilalanır. Kalp cilalandıkça, sırlanan aynanın ışığı yansıtması gibi Allah’ın nuruyla nurlanır, parlar. Sonra sahibine hayırlı bir yoldaş olur. Sahibi yoldan sapacak olsa tutar kolundan. Düşecek olsa kaldırır. Kul bilir ki nazargâh-ı ilahîdir kalp. Mevla’nın, baktığında zatının tecellisini görmek istediği yerdir. Kalp, sahibi duaya durdukça sırlanır. Muhkem bir kaleye sığınmış gibi kendini emin hisseder ve mülkün gerçek sahibinin huzuruna durduğunda hayır ile şahitlik eder.

Yûnus’un:
‘Yoldaş olalım ikimiz
Gel Dosta gidelim gönül
Hâldaş olalım ikimiz
Gel Dosta gidelim gönül ‘ dediği gibi
Dosta götürür bizi.

Öyleyse dostlar gelin; seherlerde, secdelerde, bazen kısık sesle, bazen gözyaşlarıyla ama hep içtenlikle yaptığımız dualar Rabbimiz ile aramızda bir köprü olsun. Topraktan gökyüzüne yükselen su damlacıklarının rahmet dolu bulutlara dönüştüğü gibi, avuçlarımızla Rabbimize sunduğumuz dualar da bizim, tüm insanların, dünyamız ve ukbâmızın huzuruna vesile olsun. Şahit olsun ruhumuzun daim olarak Rabb’e yönelişi. Şahit olsun içi semaya dönük ellerimiz. Titreyen sesimiz, ürperen kalbimiz duaya şahit olsun. Amin.

23 Aralık 2022 - Diyanet Cuma Hutbesi 23 Aralık 2022 - Diyanet Cuma Hutbesi

Rümeysa Kumaş / Nilüfer ADRB Vaizi