“Bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak” anlamına gelen sıyâm/oruç İslam’dan önce de olan bir ibâdettir. Vahyin “Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi sizlere de farz kılındı, umulur ki takvaya erersiniz” (Bakara 2/183) şeklindeki hitabı orucun anlam ve gayesini anlatan eşsiz bir ibaredir. Bu ibaredeki en önemli nokta oruç ve takva arasında bir irtibat kurulduğu ve orucun insanı direk olarak takvaya erdirme gibi bir boyutunun bulunduğu gerçeğidir. Orucun insanı nasıl takvaya erdireceği meselesi ise Hz. Peygamber’in inşa ettiği sünnette mevcuttur. Oruca dair O’nun dilinden dökülen bir hadiste “Oruçlu kimse benim için yemesini, içmesini, cinsî arzusunu terk eder. Oruç, yalnız benim içindir. Onun ecrini de ben veririm. Hâlbuki diğer güzel amellerin hepsi on misli ile ödenir” (Buhârî, “Sıyâm”, 2) ibâresi söz konusu ilişkiyi anlamada yeterlidir. Geleneksel hafızamızdaki tüm ibâdetlerin esasen Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmak için yapıldığı algısı bir yönüyle doğru olsa da maksadı ifade etmede yetersizdir. Hadiste, Allah (c.c) için olan ibadetin yalnızca oruçta bulunduğu belirtilmektedir. Diğer ibâdetler de Allah’ın rızasını kazanmak için yapıldığına göre metinde geçen “Allah için” ibaresi nasıl anlaşılmalıdır?

Oruç tutan insanın gerçekten oruç olduğunu sadece kendisi ve Rabbi bilmektedir. Diğer bir ifadeyle her ibâdetin zâhir/görsel bir boyutu ve riyâya girme tehlikesi varken orucun daha ziyade bâtın/içsel bir boyutu vardır. Gerçekten oruç tutan bir fert bunu makam, mevki, gösteriş/riyâ için değil sadece Allah için yerine getirir. Bu boyutuyla oruç, iç niyeti terbiye ederek insanda her işi sadece Allah için yapan samimi bir dindarlık anlayışı oluşturma hedefine mebnidir. Oruçla takvaya eren insan “sorumluluk bilincini” idrak etmiş bir insan profili oluşturacaktır. Zira takva, “Allah'ın azabından korunmak için gerekli önlemleri almak ve daima bu bilinç ile AIIah'a derin bir saygı şuuru içerisinde bulunmak suretiyle kalbin korunmasıdır”. Bu tanımda takvanın içsel olan kalbin korunmasıyla ilişkilendirildiği göze çarpmaktadır.

Günümüzde oruç ve takva arasındaki bu güçlü ilişkinin anlaşılamaması sonucunda vahyin hedeflediği “takvâlı Müslüman” olma sadece görseldeki dini boyutun kuvvetiyle irtibatlandırılmış içsel âlemdeki esas niyet ve amaç ise göz ardı edilmiştir. Bu durum ise ibâdetin sadece şekle indirgenmesi sorununu ortaya çıkararak takvanın temeli olan niyet ve samimiyeti devre dışı bırakmıştır. Bu bağlamda orucun hedefinin sadece dışsal bir dini görüntü yerine içsel niyetin/kalbin terbiye edilmesi olduğu söylenmelidir. Zira kalbini terbiye eden gönlünü, düşüncesini, nefsini ve sonuçta amelini terbiye edecektir.

Müftü Yavuz Selim Karabayır Esnaf Buluşmalarına Devam Ediyor Müftü Yavuz Selim Karabayır Esnaf Buluşmalarına Devam Ediyor

Dr. Hafsa Kesgin / Gemlik Uzman Vaizi

Editör: Yüksel Aslan