Söz Ekonomisi-Laf İktisadı Yapmaya Ne Dersiniz?                                                     

Dil; İnsanların, duygularını, düşüncelerini bildirmek için sözcükler ya da işaretler aracılığıyla yaptıkları anlaşmadır.                                                                                                                                     

Düşünme; Nesne, olay ve semboller arasında bağ kurma eylemidir.                                           

 Kavram; nesnelerin zihindeki genel tasarımlarıdır.                                                                         

İnsanlar önce düşünmüşler, sonra çevreyi tanımaya başlamışlar. Dış dünyadaki varlıklarla ilgilenmişler. Varlıkları bildirmek için nesnelere ad vermiş ve kendilerini dille ifade etmişlerdir. Çünkü dil olmadan düşüncemizi ifade edemeyiz. Wittgenstein dünyamın sınırları dilimin sınırları kadardır demiş. Heidegger ise dil varlığın evidir. Peki, Beyin havuzumuzdaki düşünceleri dil penceresiyle nasıl aktarmalıyız? Tabiki söz ekonomisi yaparak. Peki “söz ekonomisi nedir? Sözün de ekonomisi mi olur?” diyenleri duyar gibiyim. Lafın sermayesi çene olsa da, çeneler çeneler önce diye başlamayalım biz söze. Hadi gelin birlikte laf iktisadı yapalım.

Söz ekonomisi; Sözü uzatmak yerine kısaltarak bir maksat ve fikrin en az sözle özlü çok derin ve geniş manalar ile ifade etmedir. Hatta laf iktisadının tanımını yaparken bile. Ahmet Şerif İzgören’in belirttiği ve benim de biraz geliştirdiğim tespite göre uzun yıllar Türkçe dersi görüyoruz, fakat kitap okuma alışkanlığımız yok. Beden Eğitimi dersi görüyoruz, fakat çok azımız sporla uğraşıyor. İngilizce dersi görüyoruz ama bir türlü konuşamıyoruz... Yıllarca matematik dersi görürüz ama üniversite sınavında net sayısı çok düşük. Felsefe dersi görürüz ama yaratıcı düşünemiyoruz. Din kültürü ve Ahlak bilgisi dersi görürüz ama dinimizi öğrenip vecibelerini yerine getirmede sınıfta kalıyoruz. Peki neden? Söz ekonomisi yapmadığımızdan. Sözü uzatmak lafügüzaf oluyor. Ders saatlerini arttırmakta işe yaramıyor.

Niye lafı eveleyip geveleyip ağzımızdaki baklayı çıkarmayıp laf salatası yapıyoruz? Neden bir gram bal elde etmek için bir çuval keçiboynuzunu çiğniyoruz? Konuşuyoruz da Hegel’in dediği gibi beni bir kişi anladı o da yanlış anladı noktasına geliyor sözlerimiz. Konuşmak aklı kullanma sanatı değil mi? Yoksa  Aristo’nun akıllı insan her düşündüğünü söylemez ama her söylediğini düşünür konumuna ne zaman geleceğiz?   Laf iktisadı yapmanın formülünü başka yerlerde aramaya gerek yok. Kültürümüzdeki vecizeleri, atasözlerini, şiirleri, fıkraları kullanalım ki sözlerimizin etki gücü yüksek olsun. Çünkü sözler tanka benzer geçer insanın yüreğinden.  İbni Sina’nın belirttiği gibi“Sözün güzelliği kısalığındadır. Sesi değil sözü yükseltmeliyiz galiba.  Uzun konuşanı kısa dinlemek lazım.  Aç bırakma hırsız edersin, çok söyleme arsız (yüzsüz) edersin atasözü boşuna söylenmemiş. Mevlana’nın dediği gibi ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır. Anlaşılır olalım yeter ki

Bir profesörden bir saatlik konuşma yapmasını istiyorlar. Hemen konuşayım diyor. Yarım saat konuşma yapmasını istiyorlar bana bir gün hazırlık yapmam için zaman verin diyor. Bir dakika konuşma yapmasını istiyorlar bana bir haftalık hazırlık yapmam için zaman verin diyor. Demek ki söz söyleme süresi kısaldıkça sözün etki gücü yükseliyor.

Peki, söz ekonomisi yapmak için ne yapmak lazım? Etki gücü yüksek duygu ve düşünce yüklü kısa, açık seçik (kolay anlaşılabilen) kavramları kullanmalıyız. Düşüncelerimizi fıkra, vecize, atasözleri ve yaşanmış örneklerle desteklemeliyiz. Konuşmamızı konunun dışına çıkmadan sürdürmeliyiz. Lafı da çok uzatmadan bitirmesini bilmeliyiz.