DÜNYA'NIN TOKADI

Sait Faik'in iki kişiye bir hikaye adlı öyküsünü bilir misiniz?

İklim krizi konusunun çığ gibi büyüdüğü bu günlerde nedense aklıma bu hikaye geliverdi. Ölen topal martı için yas tutan ve gizli gizli ağlayan Balıkçı'nın inceliği... Bu inceliği dile getiren Sait Faik'in hikayede kahramanları üzerinden "Dünya çarelidir insanlar dünyaya bir çare bulacaklardır." söylemi bugünden baktığımızda saf bir inancı mı dile getirmektedir?

               Yüzyıllardır doğayla sürdürdüğümüz ilişkimizde oldukça kritik bir noktadayız.Bugün geldiğimiz noktada ilk kabul etmemiz gereken; biz ne dinlerin dediği gibi doğanın efendileriyiz ne de 16 ve 17. yüzyıllarda rasyonalitenin kazandığı büyük güçle, doğa bizim değiştirip dönüştürebileceğimiz bir oyuncaktır. Ana problem doğa ile insan arasındaki ilişkiyi onun bize hükmetmesi ya da bizim ona hükmetmemiz gereken bir ilişki sarmalı şeklinde algılamamızdır. Bu hükmetme meselesi bir ölçüde insan olma hastalığı olarak da isimlendirilebilir. Doğa ve insan bir bütündür. Ona baktığımızda kendimizi görmeliyiz. Ona baktığımızda onun tükenişini görüyorsak bu bizim de sonumuzun geldiğinin işaretidir. Bugünden geriye gittiğimizde  bu işaretlerin okunup buna yönelik bir çalışma alanının oluşturulmasını 60'lı , 70'li yıllara kadar götürebiliriz. İnsan merkezli bir çevre anlayışından doğa merkezli bir çevre anlayışına yönelim tarihsel olarak bu dönemlerde kendini hissettirmiştir. Sonrasında BM 1972 yılında 'İnsan Çevresi Konferansı' adıyla çevre sorunlarını uluslararası bir platformda dillendirmiştir.

Devam eden tarihsel süreçte yaklaşık on yıl aralıklarla düzenlenen konferans-lar , benzer içerikli ancak yine de tam anlamıyla gerçekleştirilemeyen metinler sürdürülebilir kalkınma ile çevreci anlayışın ortak bir zeminde gerçekleştirilme- ye çalışılarak aynı çuvala konulması, bu anlaşmalara taraf olan ülkelerin samimiyetsizliği... Peki, bugün tam olarak neredeyiz? Kuşaklararası adalet söylemi, sadece bugünü değil yarını da düşünmeliyiz söylemi hangi gerçekliği yansıtmaktadır? 16 yaşındaki çevre aktivisti  Greta Thunberg tam da bu söylemin yani geçmiş ile geleceğin kesiştiği noktadan sesleniyor.

Greta hakkında aldığı sponsorluklar, bunların hangi organizasyonlardan olduğu konuşmasının samimiyeti gibi unsurlar sorgulanırken(ki bu başka bir tartışmanın konusudur) ana meseleyi gözden kaçırıyoruz.Belki de kaçırmak istiyoruz. O da harekete geçmekte yeterince geç kaldığımızı. Artık gerçekçi çevre politikalarının peşinden koşmamız gerektiği gerçeğinin.

                      Burada sevgili Sait Faik'in insanların dünyaya bir çare bulacaklardır sözüne geri döndüğümde, yüzümde ister istemez buruk bir gülümseme oluşuyor. Sahiden diyorum, sahiden dünyaya bir çare bulabilecek miyiz? Dünya ona ettiklerimizin karşılığını şiddetli bir tokat olarak yüzümüze çarpmadan evvel ona bir çare bulabilecek miyiz?